“Çocukluğunuza inmek lazım”, “çocukluğunuzda şunu şunu yaşadınız mı?”, “çocukluğunuzda yaşamış olduğunuz bir durum size böyle hissettiriyor olabilir” ve bunun gibi birçok cümleyi duymuşsunuzdur. Hatta bu çocukluğa inmekle ilgili espriler bile bol miktarda ağızlarımızda dolaşır. Peki, gerçekten bunun bir aslı var mıdır? Çocukluğumuzda yaşanan olaylar, üzerinden o kadar yıl geçmesine ve hatta o olayları unutmamıza rağmen bizim düşünce ve davranışlarımızı etkiler mi?
Cevabı çok net: EVET!
Toplum olarak çocuklara verilmesi gereken değerin yeni yeni farkına varıyoruz. ‘O çocuktur anlamaz’ gibi cümleler yavaş yavaş yerini ‘çocuğun yanında konuşma, üzülür’lere bırakmaya başladı. Bu güzel bir gelişme olmakla beraber yeterli midir? Yani ağzımızda bulunan ‘çocuklar etkilenir’, ‘kişilik yapıları bozuk olur’ cümlelerine gerçekten kalpten inanıp bu anlamda bir şeyler yapmaya çabalıyor muyuz? Bu sorunun cevabı yukarıdaki gibi net değil. Annelerle yapmış olduğum birçok görüşmelerden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki; annelerin bir kısmı kendi hissettikleri olumsuz duygulardan sadece çocuklarının gözleri önünde ağlamayarak çocuklarının etkilenmeyeceğini düşünüyorlar. Anne yani bakım veren kişi kendini depresif hissettiğinde sadece ağlamaz; hareketler yavaşlar, ilgi azalır, dikkat dağılır, göz dalmaları artar, yüzde devamlı bir acı çekiyormuş ve derin mutsuzluk izleri taşır… ve bu sözsüz mesajları en iyi okuyan kimdir biliyor musunuz: bebekler ve çocuklar! Şimdi bir tahayyül edelim: evde devamlı eşine kızgın ve depresif olan (artık hikayede aldatma, yalnız bırakma, eş gibi hissedememe, sorumsuzluk ve daha nice haklı sebepler mi vardır siz karar verin) bir kadının çocuğuna davranış biçimi nasıl olur. Çocuğun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarının hepsi olması gerekenden daha ağır ve daha az karşılanır. Olumsuz tabloyu daha fazla ayrıntılandırmayalım. Ama bu ortamda yetişen bir çocuk ile huzur ortamında yetişen çocuk arasında birçok farklılık olacaktır.
Çocuklarımızla geçirdiğimiz zaman, onlara karşı tutumlarımız çocuklarımızın hayatında ciddi etkiler yaratmaktadır. Yavuzer (2003), Ana-Baba ve Çocuk adlı kitabında, Türkiye’de yapılan bir çalışmada; enuretik (altına kaçıran) çocuğun probleminin, aile içindeki huzursuzluk, anne-baba arasındaki olumsuzluk, babanın çocuğa sert davranması, ona zaman ayıramaması, anneye bağımlılık, anneyle olan bozuk ilişkiler, ailenin koruyucu ve baskılı tutumlarından kaynaklandığını yazmıştır. Bunlar sadece bir tane problemin nedenleri. Yaşanılan birçok probleme bakıldığında altından çıkacak nedenler gerçekten çok şaşırtıcı olacaktır.
Tüm anne babalar için sadece anne-baba tutumunun bile çocuğa nasıl etki ettiğini görmeleri umarım bir başlangıç olur. Şimdi vakit annemiz bize ne yaptı da ben böyle oldum, sorusunun cevabını aramak değil; ben çocuğuma ne yaparım da çocuğum daha iyi olur sorusuna cevap arama vaktidir.
Comments